100. yılda edebiyatımız: 1 Roman okuru olmak
Feridun Andaç
Son Köşe Yazıları

100. yılda edebiyatımız: 1 Roman okuru olmak

05.09.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Tartışılması gerekeni sonra yapabiliriz ama öncelikle birikime bakmak, bunu değerlendirmek kaçınılmaz geliyor bana!

Evet, Cumhuriyetin 100. yılında edebiyata yaklaşımımız, bakışımız kalıta dönük olmalıdır. Hangi alanda neleri nasıl kotarmış, yeni Cumhuriyet yeni bir ulus yaratırken bunun edebiyatı tüm süreçlerde nasıl biçim almış?

Yıllardır sürdüregeldiğim edebiyat seminerlerimde amaçladıklarımdan biri de hep bu olmuştur; edebi miras>gelenek>yazar eksenli okumalarda öne çıkan da tarihseltoplumsal, ekonomik-kültürel yapının oluşumuyla var olan edebiyatın ne olduğu...

Bu, bazen, sorgulayıcılık içerdiği gibi türler/dönemler/yazınsal akımlar ekseninde “yazara bakış”ı da öne alan, yapıt odaklı okumalarla o süreçleri değerlendirmeyi kapsıyordu.

Tam da bu dönemeçte, 100. yılda, bir dizi edebiyat semineri programı hazırlarken ilk sıraya “roman”ı almamın gerekçesi de Cumhuriyeti anlamak, bir ulus-devlet kurma/olma/ oldurma çabasının öyküsünü “en iyi” yansıtabilen “roman”la başlamak gerektiği düşüncesiydi demeliyim.

Roman ve sosyoloji

Romanı sosyolojiden, tarihten, psikanalizden, felsefeden ayrı düşünemeyiz. İnsana/topluma/yaşama tanıklık esas olduğuna göre en tekil durumun anlatımında toplumu, en çoğul hikâyede de bireyi buluruz.

Bütünleyici bir yandır bu. Edebiyatın ne olduğuna da buradan bakabiliriz.

Edebiyatın kendini inşa ettiği süreç, toplumun sosyoekonomik, kültürel yapısıyla bire bir ilintilidir. Bu, teorik olarak da öyledir yazınsal birikim olarak da...

Romanın sürekli oluş ve gelişme halinde oluşu edebi türler içinde hep ayrıcalıklı yerde tutar onu. Yaşama ve zamanın ruhuna tanıklığı, romanı/ romancıyı çağına karşı sorumlu tutar.

Hiçbir edebi tür yansıttığı gerçekliklerle kesinlik içermez, ama roman hariç! Neden mi? Ele alınan konu/dönem, insan-toplum gerçekliğinde belirlenen anlatı çerçevesi romancının kesinleyici bakışını yansıtır. Bir bilim insanı gibi bakar hayata, insana. Bunu başlayan süren bir süreç gibi alabiliriz. Anlatı zamanı ile anlatılan zaman ister istemez sosyolojik kesinlikleri içerir. En aykırı (anlatı) durum(u)/duruşu(nda) da bu böyledir.

Yazılan her roman yazarının yaşantı gerçekliğiyle bire bir ilintilidir. Bu, kendini yazmak değil, ama anlatıcı olarak kendinden (dünya görüşü/ bakışı/algısından) yola çıkmaktır. Kafka Dava’yı, Şato’yu; Sartré Bulantı’yı, Camus Yabancı’yı, Yusuf Atılgan Aylak Adam’ı, Oğuz Atay Tutunamayanlar’ı yazarken de bu böyleydi.

Bu anlamda her yazarın/romancının ütopyası vardır, bu da yazılan anlatıya yansır.

Marquez Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazarken ülkesinin gerçekliğinde bu ütopyanın izlerini arıyordu. Tıpkı Yaşar Kemal’in Binboğalar Efsanesi’nde kurduğu arkaik/epik söylemle toprak/yer/ aidiyet/yerleşik yaşam ütopyasının ne olabileceğini göstermesi gibi...

Romancının bireysel öyküsü her daim önemlidir. Yazı yurdunun güzergâhlarını belirler bu. Bir yerli olmak, bir dile, kültüre, coğrafyaya bağlı olmak o nedenle vazgeçilmezidir onun.

Yazılıp anlatılanın neliğine buradan bakarız çoğunlukla. Parçalanan dünyanın anlatımını romanında bütünleyerek veren anlatıcının sesinin rengi tümüyle oralardan akıp gelir.

O nedenle andığımız disiplinlerden bihaber bir romancının bugüne ve yarına dair söyleyebileceği hiçbir şey yoktur.

100. yıl gerçeği

100. yılda edebiyata dönersek romanı bir başlama noktası kılmak aynı zamanda Cumhuriyetin kuruluşunun yüzyıllık tarihine de tanıklık etmek anlamına gelir. Osmanlı’nın çöküşünden 6-7 Eylül olaylarına kadar birçok tarihi olay ve olgu üzerine romanlar yazılmıştır...

Romanın yayıldığı iklime baktığımızda Türkiye’nin anatomisini gözleriz. Cumhuriyetin yeni edebiyatın kuruluşundaki rolü tartışılmaz. Eğitimde alınan yol coğrafyanın edebiyattaki varoluşunu biçimledi.

Yüzyılın edebiyatına bu pencereden baktığımızda roman okuru olan bir kitleyi yaratan, okur olma eğitiminin önünü açan bir tür olan romanın gücünü yadsıyamayız. O nedenle romandaki birikimimizi öne alarak yüzüncü yılın edebiyatını değerlendirmeye devam edeceğim.

Yazarın Son Yazıları

Türkiye’nin Doğu sorunu: Bu bir ‘Kürt reformu’ mu?

Yıllardır “sorun” olarak, temcit pilavı gibi ısıtılıp duran Kürt realitesi palyatif öneriler, siyasi manevralarla bugüne kadar taşındı.

Devamını Oku
05.12.2025
Kendi sesini bulmak

- Bu yazıyı bekleyen okuryazara

Devamını Oku
21.11.2025
Farkında olmak da erdemdir!

Bir çıyanı kınayamam.

Devamını Oku
07.11.2025
‘Labirent’ neyi anlatır?

Amin Maalouf, bir dünya romancısı.

Devamını Oku
24.10.2025
Suçlar, suçlular, müritler

Baştan başlayalım dilerseniz.

Devamını Oku
10.10.2025
Yazı yordamı

Her şey bir şeydir, belki de!

Devamını Oku
26.09.2025
Karanlığınız kadarsınız!

Borges, kendi körlüğünden söz ederken şunu diyordu...

Devamını Oku
12.09.2025
‘Ah, bu sessizliği anlat!’

'Nefes almak isteyen okur için...'

Devamını Oku
29.08.2025
Çürümenin göstergeleri

Türkiye’nin bugünkü gerçeği birçok açıdan irdelenmeye değer.

Devamını Oku
15.08.2025
Türkiye’den çürüme manzaraları: (1) Sayın dolandırıcı!

Size hanımefendi ya da beyefendi demeyeceğim çünkü siz bir hırsız, bir dolandırıcısınız!

Devamını Oku
01.08.2025
İroni değil, gerçek!

Bugün size, Anadoluhisarı’ndaki Şeyhülislam Yasincizâde Abdülvehhap Bey Yalısı’nda bir sabah kahvaltısında buluştuğum Ali Rıza Bozkurt ile yaptığımız uzun sohbetten söz etmek istiyorum.

Devamını Oku
18.07.2025
Cicero’nun cesareti var mı?

Lucius Cornelius Sulla dönemi; Roma’nın yozlaşmaya, siyasal erkin de çürümeye başladığı bir dönemdir.

Devamını Oku
04.07.2025
Geleceği kurmak için: Kütüphane

Şunu hemen söyleyeyim ki kütüphanem ile oldukça özel belgeler barındıran arşivimin bazı “açgözlü sahaflar”ın eline düşebileceği düşüncesinden dolayı endişeliyim!

Devamını Oku
20.06.2025
Aydınlanma nerede başladı, değişim nereye kadar?

Köy Enstitüleri bir uyanış hareketiydi. Tarım toplumu olan Türkiye’nin kırsal kalkınmasıyla değişim dönüşüme uğrayabileceğinin ilk hamlelerindendi.

Devamını Oku
06.06.2025
Kendimizi unutmamak için

Annem öldü.

Devamını Oku
23.05.2025
Benim İstanbul çağım

Benim İstanbul çağım

Devamını Oku
09.05.2025
‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

Devamını Oku
25.04.2025
Hayal değil, gerçek!

Hayal değil, gerçek!

Devamını Oku
11.04.2025
Sen beni dönüştür

Sen beni dönüştür

Devamını Oku
28.03.2025
‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

Devamını Oku
14.03.2025
Görebilseniz eğer...*

Görebilseniz eğer...*

Devamını Oku
25.02.2025
Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Devamını Oku
11.02.2025
Çaltıözü’de sabah

Çaltıözü’de sabah

Devamını Oku
28.01.2025
Kendi ‘kör kuyu’larımız

Kendi ‘kör kuyu’larımız

Devamını Oku
14.01.2025
Uğultulu zamanlar

Uğultulu zamanlar

Devamını Oku
31.12.2024
‘İlgilen ve ilişkilen’dir

‘İlgilen ve ilişkilen’dir

Devamını Oku
17.12.2024
‘Sen bana neler öğrettin?’

‘Sen bana neler öğrettin?’

Devamını Oku
03.12.2024
Anlatısız toplum

Anlatısız toplum

Devamını Oku
19.11.2024
‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

Devamını Oku
05.11.2024
Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Devamını Oku
22.10.2024
Edebi buluşmaların anlamı

Edebi buluşmaların anlamı

Devamını Oku
08.10.2024
Kötülüğü nerede aramalı?

Kötülüğü nerede aramalı?

Devamını Oku
24.09.2024
Kapitalizmin çirkin yüzü

Kapitalizmin çirkin yüzü

Devamını Oku
10.09.2024
Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Devamını Oku
27.08.2024
Belleğin çağrısı

Belleğin çağrısı

Devamını Oku
13.08.2024
Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Devamını Oku
30.07.2024
Eski sözlerde, yeni bakışlar

Eski sözlerde, yeni bakışlar

Devamını Oku
16.07.2024
CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

Devamını Oku
02.07.2024
Bir bahçe kurmak

Bir bahçe kurmak

Devamını Oku
18.06.2024
Bize dokunan hikâyeler...

Bize dokunan hikâyeler...

Devamını Oku
04.06.2024