İki ‘12 Eylül’

12 Eylül 2021 Pazar

Bugün günlerden 12 Eylül... Bugün yüreğime saplanmış bir hançer! Bugün kapanmayan bir yara! İzleri hiç ama hiç silinmeyecek. 

Bir iken malum, iki 12 Eylülümüz oldu. Hangisi daha korkunç ben söylemem, siz karar verin!  

BİRİNCİ 12 EYLÜL

12 Eylül 1980 - faşist askeri darbe. Meclis’in, hükümetin tüm yetkileri, yasama, yürütme, yargının tüm görevleri askere geçti. O gün doğan çocuklar bugün 41 yaşında. Günümüz gençlerinin acaba kaçı biliyor o dönemde yaşanan vahşeti?  

Asmayalım da besleyelim mi!” mantığıyla 59 gencin idam edildiğini bilirler mi? Başta Diyarbakır, Mamak, Metris olmak üzere, ülkenin tüm cezaevlerinin işkencehaneye dönüştürüldüğünü; kadın erkek, çocuk yaşlı demeden yüz binlerce insanın işkenceden geçirildiğini, sakat bırakıldığını ve işkencede yüzlercesinin öldüğünü ya da “kaybedildiğini” bilirler mi? Milyonlarca insanın işinden, evinden, köyünden olduğunu?  

Hukuktan eğitime, sanattan insan haklarına, yaşamın her alanı, telafisi imkânsız bir darbe aldı. Tahribat o gün bugün sürmekte.  

İKİNCİ 12 EYLÜL 

12 Eylül 2010 - anayasa değişikliği için referandum tarihi. Askeri değil, sivil otoritenin kararıyla olduğu için “darbe” denmiyor. (Tarih seçimi müthiş değil mi ama!)

O gün anayasa değişikliğine “evet” ya da “hayır” oyu verilecekti. Milletimiz neyi oylayacak pek anladı mı, anlamadı mı, doğrusu emin değilim. İktidar, devletin tüm olanaklarını kullanarak tüm iletişim araçlarını, cemaatleri seferber ederek tehditle, baskıyla “Evet”i pompaladı. Taa Amerikalardan Fethullah Gülen yobazı “Mezardan ölüleri bile çıkarıp evet oyu verdirmeli” diye mesaj yolladı!

Yapılacak değişiklikler arasında bir de oltaya takılı yem vardı: Bu anayasa değişikliği, askerlerden birinci 12 Eylül’ün hesabını soracaktı! Breh breh breh! 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici falanca madde kaldırılacaktı. 

Neyse ki mezardan ölüleri çıkarmak gerekmedi. Sözümona aydın ya da moda deyişle “liberal entel takımı” imdada yetişti. “Yetmez ama evet” kampanyası başlattılar. 

Sonuç yüzde 60’a yakın “Evet” çıktı. “Hayır” diyenler çoktan “vatan haini” ilan edilmişlerdi bile...

GELELİM GÜNÜMÜZE

Burası kültür sayfası (ve çocuklarım, “Anneeee hani politik bir şey yazmayacaktın” demeden önce), hemen iki 12 Eylül’ün sanata ve kültüre yansımasına bakalım.

İkinci 12 Eylül, birinci 12 Eylül’ün çocuğudur. 

Birincisi “solcu” bilinen yazarları, sanatçıları, müzisyenleri, barış yanlılarını, tiyatro topluluklarını “komünist” diye yaftalamış, cezalandırmış; kitapları, oyunları, tiyatro festivallerini yasaklamış, bale ve klasik eserlere bile yasak koyabilmiş; sıkıyönetim 1402 sayılı kanunla işlerine son verip açlığa mahkûm etmiştir.  

İkincisinden sonra ise muhalif olan herkes “vatan haini” sayıldı. Oysa sanatın özünde muhalefet etmek, sorgulamak, irdelemek, eleştirmek vardır. Anayasa değişikliğiyle Meclis’in işlevsizleştirilmesinin; yargının siyasal erke geçmesinin; tek adam yönetiminin yol taşları döşenmiş, “terörizm”den ya da otoriteyi eleştirmekten gözaltı ve hapis yolları açılmıştır artık. 

Birinci 12 Eylül, Cumhuriyet değerlerini, ceza öğesi olarak kullanırken (Nutuk, İstiklal Marşı vb. ceza olarak hapistekilere ezberletilirdi.) ilk ve ortaokullara zorunlu din eğitimini soktu, imam hatip okullarını kat kat çoğalttı, üniversitelerin özerkliğini kaldırdı. 

İkinci 12 Eylül parsayı topladı. Hoş geldi siyasal İslam... Dinci referanslar artık yaşamı biçimlendirmektedir. Harf devrimi, laiklik ilkesi sorgulanmaktadır. 

Özetle: Sanat, kültür ve medya yaşamımızda: Bir yanda iki 12 Eylül’e biat edenler... Bir yanda iki 12 Eylül’e direnenler... İşte bütün mesele...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları