Türklerin en Kürdü, Kürtlerin en Türkü Yaşar Kemal’i özlemek!

28 Şubat 2021 Pazar

60’lı yılların sonu ya da 70’lerin başıydı. Bir gün Yaşar Kemal’in evindeyim... Kitaplardan, Sait Faik’ten konuşuyoruz. “Dur, bak sana ne göstereceğim” dedi. Kitaplıktan bir kitap aldı. İlk sayfasında Sait Faik’in el yazısıyla yazdığı ithafı bana yüksek sesle okuttu. Sait Faik, Yaşar Kemal’i şöyle selamlıyordu:

Türklerin en Kürdü; Kürtlerin en Türkü, Yaşar Kemal’e sevgilerimle...”

İkimizin de gözleri doldu. “Bak bunu ilk sana gösteriyorum” dedi. Birbirimize sarıldık. Hem güldük hem ağladık! 

Yaşar Kemal’le Avignon’da

‘ZULMÜN ARTSIN Kİ’

Sevgili Yaşar Kemal, 

Bugün sen sonsuzluğa yürüyeli tam beş yıl bitti. (28 Şubat 2015) Seni ne çok, ne çok özledim, özledik. Seni özlemek ne demek, günlerdir onu düşünüyorum. 

İlk senden duyduğum bir sözü anımsıyorum sık sık: Anadolu’da zalimler için şöyle derler: “Zulmün artsın ki çabuk zeval bulasın.”

Sen gideli ülkede zulüm arttı. Türklere karşı zulüm, Kürtlere karşı zulüm, yoksullara karşı zulüm, hakkı yenenlere karşı zulüm, aydınlara, sanatçılara karşı zulüm, sorgulayan, düşünen, eleştirene karşı zulüm! Ne yazık ki senin çapında kimsemiz yok, bu zulmü haykıracak.  

Seni özlemek demek, sağduyuyu, vicdanı, haksızlığa karşı direnmeyi özlemek demek. 

O ÇAĞRI 

Senin o unutulmaz çağrını “Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir” diye başlayan eşsiz çağrını her gün haykıran yok... Seni özlemek, o çağrıyı özlemek demek:  

“Bugün bu ülkede yaratıcılığımız eksilmişse, vicdanımız vurdumduymaz olmuşsa, şiddet hayatımızın her alanında üstümüze çökmüşse, hiçbir kuruma güvenimiz kalmamışsa, bunlar bir kuşak ömrü süregelen bir kirli savaşın insanlığımızda açtığı yaralardır. Her savaş, adı ne olursa olsun, bir yıkımdır, insanların ölüm fermanıdır, üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır, insanlığımızı çürütür, vicdanımızı çürütür.

Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim.” 

SENDEN ÖĞRENDİK 

Sevgili Yaşar Kemal, 

Bu ülkenin her köşesini sevmeyi, doğasına ve diline âşık olmayı senin kitaplarından öğrendim. İnsanın hem Marksist hem de hayallerin, efsanelerin dostu olabileceğini de... Bir gülümsemeyle, bir kahkahayla karanlığın bitebileceğini; kalleşliğin, alçaklığın, kötülüğün bir gün mutlak cezalandırılacağını; emeğin yüceliğini de... 

Biz edebiyatın, öfke, kin ve nefreti yok edip sevgiye, anlayışa, dayanışmaya dönüşebileceğini de senden ve kitaplarından öğrendik.  

Bu öğrendiklerimize, kimsenin gülmediği, herkesin korktuğu günümüzde, her şeyden daha çok gereksinimimiz var.  

Yine sen söyledin: “Hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır.” İşte tek yapmaya çalıştığım budur. Ve seni özlemek demek bunu hiç unutmamaktır. 

BİR ANI 

Haydi gel, okurlara bir pazar gülümsemesi verelim: 

Yıl 1974... Sen, Elia Kazan ve ben İstanbul’dan yola çıkıp önce Troya, sonra Bergama’ya gittik. “Amerika Amerika” filminin yasaklanması nedeniyle Elia Kazan’ın Türkiye’ye gizli geldiği günlerdi. Bergama’da ben dolaşmaktan yorgun düştüm. Siz ikiniz her taşı incelemeyi sürdürdünüz. Bir ara yanıma bir delikanlı geldi. Sizi sordu. “Neden sordun ki” dedim. Çocuk, “Onları izledim. Biri Türkçe konuşuyor, öteki İngilizce ama yine de anlaşıyorlar, bu işi anlamadım” dedi.

“Biri İngilizce öğretmenim, (gizli geldi ya öyle diyorduk) öteki Yaşar Kemal” deyince çocuğun yüzü aydınlandı ve şöyle dedi:

“Ha o zaman anlaşıldı. Yaşar Kemal, Toroslar’da ağaçlarla, sularla, dallarla, çiçekler, böcekler, arılarla bile konuşur anlaşırmış. Bu İngilizle mi anlaşamayacak!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları